1 dakika okundu
27 Apr
27Apr

“Tanışma” kavramı çok mu iddialı acaba diye düşündüğüm bir noktadayım… Epiktetos, Marcus Aurelius, Seneca, Cicero… Onları hepimiz tanıyoruz. Günümüze kadar ulaşmış fragmanlarından oluşan kitapları çok satıyor. Aforizmaları sosyal medyada sık sık paylaşılıyor. Stoa felsefesi üzerine yazılar ve Youtube videoları bolca bulunuyor. Yabancı kaynaklarda üzerinde güncellemeler yapılarak 21. Yüzyıl Stoacılarına yeni yeni yollar çiziliyor.

Yaşamın hızla aktığı, gündemin hızla değiştiği yaşantımızda ne oluyor da 2300 yıl önce yaşamış bu filozoflar bize hala teselli olup, yol gösterebiliyor?

Çünkü hepimiz, kendimizle baş başa kaldığımızda sessizce varoluşsal sorgulamalara giriyoruz. Tıpkı 2300 yıl önce bu filozofların yüksek sesle sorup, konuşabildiği gibi:

Yaşamımı nasıl kurmalıyım? 

Nasıl yaşamalıyım? 

İyi yaşıyor muyum? 

Yaşıyor muyum? 

İyi bir insan mıyım? 

Mutlu muyum? 

Nasıl mutlu olabilirim? 

Nasıl içsel huzuru yakalarım? 

İnsanlar benim hakkımda ne düşünüyor acaba? 

Başarıyı nasıl yakalarım? 

Kendimi nasıl sevdirebilirim? 

Sahip olduğum şeyleri nasıl artırabilirim? 

Keşke daha az duygusal olup, her şeyden bu kadar etkilenmesem. 

Keşke diğer insanların nasıl yaşadıklarına bu kadar takılmasam… 

İnsanların beni sevip sevmemesi, onaylayıp onaylamaması keşke umrumda olmasa… 

İçten içe temennimiz: Amerikalı İlahiyatçı Reinhold Niebuhr’a atfedilen: 

“Tanrım bana, değiştirebileceklerim için güç,  Değiştiremeyeceklerim için sabır,  İkisinin arasındaki farkı anlamak için akıl nasip et,” duasını andırıyor. 

Stoacı filozoflar cevapları düşünmüşler, öğretmişler, yazmışlar, yaşamışlar. Bazılarının yazdıkları günümüze kadar ulaşmış, bazılarının yalnızca kitap isimleri elimizde, bazılarının öğrencileri tarafından tutulmuş ders notları kütüphanelerimizde… 

Kimine göre sabır, kimine göre teslimiyet, kimine göre bir zombi felsefesi… Gelişimi üç ayrı evreyi kapsıyor; Atina’da doğup, Roma’da yaşıyor. Gelişimi içerisinde güncellendiği gibi bugün de güncellenmeye açık. Öyle ki, etkisini Hristiyanlıktan Montaigne’e, Spinoza’dan logoterapinin kurucusu Viktor Frankl’a ve akılcı duygusal davranışçı terapinin kuramcısı Albert Ellis’e kadar takip edebiliriz. Bugün Massimo Pigliucci, Ryan Holiday gibi modern stoacıların güncellemeleriyle de bir yaşama felsefesi olarak yol gösteriyor. 

Tabi ki herkes için ve herkese göre değil… 

Tam bir pratik felsefe… Bol okuma gerektiriyor. Ardından bolca düşünme, davranma, pratik yapma geliyor. Tamam diyene kapılarını sınırsızca açıyor. Bu kapıdan içeri girdiğinizde öğretmeniniz yeri geliyor gemisi batmış bir tüccar ya da bostan dolabı çeviren bir hamal, yeri geliyor azatlı bir köle ya da Roma’nın hükümdarı oluyor.

Belki de bu felsefe yaşamımıza hala bu sebepten dokunuyor… 

Sağlıkla… 

Psikolog Gülşah ÖNCÜ

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.