2 dakika okundu
17 Dec
17Dec

Merhamet her zaman iyilik yapmak, iyi olmak değildir. Kötülük yapmamak, kötülükten kaçınmak ve kötülüğü bertaraf için çıkarsız, hesapsız taşın altına elini koymaktır diye ifade eden uzman yazarımız Psikoterapist Şamil Saribaş bu haftaki yazısında merhamet ve kendine merhamet etmek konularına değiniyor.

 

“Başkalarının kusurlarına, zaaflarına karşı yansız, yüksüz, yargısız olmak nispeten kolaydır. Önemli olan insanın kendi en karanlık, en utanılası yanlarını böyle bir anlayışlılık ve merhametle karşılayabilmesidir. Bu nedenle de terapi görmek terapist için vazgeçilmez bir eğitim aracıdır.”

 

          İskender Savaşır

 

Not: Bu yazı Bach’ın Erbarme dich, mein Gott isimli aryası eşliğinde yazılmıştır ve yazıyı okuyan okuyucuya da bu arya ile dinlemesi-okuması tercih ve tavsiye edilir.

 

Neredeyse bütün kültürlerde önemli bir erdem olarak görülen merhamet konusuna değineceğiz bu hafta. Sıklıkla; empati, sempati, acımak, affetmek, şefkat, diğerkam olmak kavramlarıyla karıştırılan merhamet. Merhameti anlamaya, merhametli olmayı anlamaya, başkalarına nasıl ve neden merhametli olabildiğimize ama en önemlisi kendimize karşı da merhametli olmanın önemine ve nasıl olabileceğine değineceğiz.

 

KENDİN OLMAKTAN ÖTÜRÜ ZARAR GÖRMEYECEĞİNİ BİLMEK

 

Yansız, yüksüz, yargısız olmak! Bir psikoterapistin –şifacının- olmazsa olmaz duruşudur. Terapist bu duruşu danışanı için korur, kollar. Bunu her seans yapar ve haftalar boyunca danışanına bu pozisyonda eşlik etmeye çalışır. Yansız, yüksüz, yargısız kalır çünkü ruhumuzun karanlık taraflarıyla ancak bir böyle bir psikoterapi seansında ya da yargılanmayacağımızdan emin olduğumuz, olduğumuz gibi, yalnızca kendimiz olmaktan zarar görmeyeceğimizi bildiğimiz bir ortamda el sıkışabilir ve tanışabiliriz. Bu tanışmaya ulaşıldığında ise yalnızca kendimiz gibi olmak ve sonucunda yargılanmamak, yalnızca anlaşılmaya çalışılmak bile tek başına sağaltıcı, iyileştirici olabilir.

 

YANSIZ, YÜKSÜZ, YARGISIZ DURUŞUN İYİLEŞTİRİCİLİĞİ

 

Psikoterapinin daha en başından –henüz ilk seanslardan- itibaren çok hızlı iyi gelmesinde –genellikle- bu yansız, yüksüz, yargısız ve kabul edici dinlemenin etkisi önemli bir işlev görür. Kimsenin kimseyi gerçekten dinlemediği, herkesin yalnızca bir şeyler söylemeye ve söylenmeye devam ettiği bir dünyada bireyin kendini dinlemesi de çok zor hale gelmiştir. Kendini dinlemek bile çok zor hale gelmişken kişinin kendini, karanlık yanlarını yansız, yüksüz, yargısız dinleyebilmesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

 

MERHAMET NEDİR?

 

Merhamet, Arapça kökenli bir kelime. “Rhm” kökünden gelmekte. İslam inancında Allah’ın sıfatlarından olan “Rahman” ve “Rahim” ile aynı kökten geliyor merhamet. Rahman; sevme, acıma, merhamet etme, bağışlama fiilinden türetilmiştir ve merhamet eden anlamında kullanılmaktadır. Rahim ise; ana rahmi, döl yatağı ve merhametli anlamlarında kullanılmaktadır. Kucaklama, şefkat gösterme, merhamet etme fiilleri rahim isminden türetilmiştir.

 

“MERHAMET, ACIMAK DEĞİL ACITMAMAKTIR”

 

Merhametin dilimizde anlamını tam karşılamasa da kullanım karşılıkları sıklıkla; acımak, şefkat göstermek, empati, sempati, affetmek, bağışlamak, korumak, kollamak, iyilik etmek, yardımda bulunmak, esirgemek kelimeleriyle olmakta. En sık yerine kullanılanları ise acımak ve empati kavramları, duygularıdır ancak yanlıştır. Çünkü merhamet, anonim bir deyişle “acımak değil acıtmamaktır”.

 

MERHAMETTEN MARAZ MI DOĞAR?

 

Merhameti bir renk olarak düşünürsek acımak ve empati o rengin tonları ya da bir renk öncesi veya sonrasıdır. Acıma durumunda acıdığımız kişi tarafından algılanan ve istenmeyen hiyerarşik –üsttenci- bir ilişki vardır. Denklemde acıyan ve acınan kişiler vardır. Acınmak, istenmeyen –genellikle- bir durumdur. Acımak ise daha üst bir pozisyonda olmayı ve belki birazcık kibirli olmayı içerdiğinden yine nahoş bir tattadır. Kimse acınmak istemez. Anlaşılmak isteriz. Anlaşıldığımızı hissetmek, bilmek isteriz. Acımak ötekileştirilmenin bir sonucudur. Acıma, merhamete duygusunu katarak iyiliğe vesile olur. Lütuf, lütfetmek ama üstten hissettirmemek.

 

MERHAMET YAĞMUR GİBİDİR

 

Merhamet ise acımak gibi değildir. Shakespeare’in tanımladığı haliyle gökten doğalıyla yağan yağmur gibi, rahmet gibidir. Empati duygusunu, becerisini düşünelim şimdi de. Empati, karşımızdaki kişiyi gözleyip, anlamaya çalışmamız ve anladığımızı karşımızdakine ifade etmektir. Karşımızdakinden aldığımız dönütlerle de doğru anlamış ve ifade edebilmişsek bu sefer de ondaki anlaşılmışlık duygularını gözleyebiliriz. Kızılderililer “birini düşman bellemeden önce, onun mokasenleri (ayakkabı) ile 40 gün dolaş” der. Empatiyi anlamak için oldukça iyi bir metafor; bir de onun dünyasından, onun kalıplarından bak dünyaya, bakalım o zaman da aynı duygularla mı yaklaşacaksın karşındakine der adeta. Karşımızdakine ancak onun dünyasından bakarak anlayış ve merhamet geliştirebiliriz.

 

MERHAMET, EMPATİK YA DA SEMPATİK OLMAK DEĞİLDİR

 

Empatik olmak, kendini karşındakinin yerine koymak dilde kolay gelse de özünde neredeyse imkânsız bir haldir. Empatinin imkânsızlığı varmaya, anlamaya çalışılan duygudan, durumdan kaynaklanmaktadır. Başarabilirsek yapmaya çabalayacağımız şey empatik olmak, empati yapmaya çalışmak olabilir. Empatide yalnızca anlamaya çalışmak ve bunu göstermek vardır. Hak verme, onaylama, eleştirme yoktur. Bir sonraki aşamada anladığımız kişiye hak veriyor, duygusunu, durumunu onaylıyor, onun gibi seviniyor, üzülüyorsak sempati boyutuna geçmişiz diyebiliriz.

 

KÖTÜLÜĞÜ BERTARAF ETMEKTİR MERHAMET

 

Sempati durumunda karşımızdakine hak verme, onaylama, onun gibi sevinme, üzülme acı çekme hali yaşanır. Bu nedenle de sıklıkla merhamet yerine kullanılır sempati. Oysa merhamet; empatiden, sempatiden, acımaktan ve hatta şefkatten de çok farklıdır. Empatide eylem yoktur, yalnızca anlamak ve ifade etmek vardır. Sempatide hak verme vardır, onun gibi üzülme ve sevinme vardır. Acımada üsttenci bir duruş, belki kibir vardır. Şefkatte ise özenli olma, hassas olma, incitmeme vardır. Merhamet durumunda her birinden nüveler olmakla birlikte kendi içinde çok ayrı bir durumdur merhamet. Merhamet her zaman iyilik yapmak, iyi olmak değildir. Kötülük yapmamak, kötülükten kaçınmak, kötülüğü bertaraf da etmektir merhamet.

 

Merhamet için önce görmek, anlamak, hissetmek gerek. Sonra üzülmek, yaşanan acıyı azaltma, sonlandırma isteği duyulması gerekir. Hedef korumak, kollamak, zararı en aza indirmek, mümkünse engellemek. Çıkarsız, hesapsız!

 

MERHAMETİN DE ÖLÇÜLÜ OLANI MAKBUL

 

Merhamet, vicdanın rahatlamasını, sağlıklı duyguya dönüşmesini sağlayan araçtır. Yaşadığımız ikilemlerden, yükten, sancıdan ancak merhamet ile kurtuluruz. Nezakete benzetebiliriz. İnceliktir merhamet. Çıkarsız, hesapsız karşındakini anlama dürtüsü, özverisi, güzelliğidir. Diğerkâm olmak gibi. Tam burada başa dönerek “Rahman” ve “Rahim” kelimelerinden geldiğini ve İslam inancında bu kelimelerin Allah’ın sıfatları olduğunu hatırlayalım. Çünkü her şeyin fazlasının zarar olması gibi merhametin de sağlıklı olanı makbuldür. Fazlası bizi tükenmişliğe sürükleyebilir. Yaratıcıya, Allah’a, tanrıya atfedilmiş özellikleri biz –çaresiz- insanlara, kendimize yüklemek de bazen ayrı bir yük, sorun yaratabilir. Mükemmel olmayışımızı ve olmamız gerekmediğini kabul etmektir kendine merhamet!

 

KENDİNE ACIMAK YERİNE MERHAMET ETMEK KURTULUŞ OLABİLİR!

 

Buradan hareketle İskender Savaşır’ın da önerdiği haliyle kişi kendine ve kendi karanlık yanlarına da merhametli olmalıdır. Düşündüğümüz kadar kolay değildir bu. Cesaret gerektirir. Güç gerektirir. Özveri gerektirir. Kararlılık gerektirir. İnsan canlısı olarak dünyaya eksik ve çaresiz geliyoruz. Hikâye büyük oranda hepimiz için baştan sıkıntılı başlıyor. Çok uzun süreler bir başkasının yardımına, ilgisine ve sevgisine muhtaç yaşıyoruz. Tam da bu geçmiş nedeniyle yardım alabilmek ve yardım edebilmek bizler için çok kilit ve zor deneyimler. Kendimize merhamet edebilmenin yolu belki de yardıma ihtiyacımız olduğunu kabul etmeyi ve yardımı kabul etmeyi gerektiriyor en başta.

 

KENDİNE DE NEZAKET GÖSTERMEKTİR KENDİNE MERHAMET

 

Dr. Kristin Neff 2003 yılında öz-şefkat (self-compassion) isimli yeni kavram ortaya koydu. İnsanların kendi hataları, yetersizlikleri ve başarısızlıkları karşısında kendini suçlamak ve eleştirmek yerine kendilerine şefkat ve anlayış göstermeleri olarak tanımlıyor bu kavramı. Bu kavramın merhametle çok yakın bir kavram olduğunu, hatta neredeyse merhameti tam karşıladığını söyleyebiliriz. Merhamet, merhamette bulunan kişiyi depresyondan korur, kişinin kendine güveni ve saygısını artırır ve kişinin ilişkilerinde daha sosyal bir konuma gelerek bireyin iyi hissedişine önemli katkılar sunar. Bu bağlamda merhametli kişilerin daha özgüvenli ve mutlu kişiler olduğunu söyleyebiliriz.

 

MERHAMET ÖĞRENİLEBİLİR VE GELİŞTİRİLEBİLİR

 

Peki, merhametin kişiye ve çevresindekilere faydası bu kadar önemli ise merhamet geliştirilebilir mi? Merhamet konusunda son yıllarda yapılan araştırmalarla, merhametin geliştirilebileceğine dair önemli sonuçlar elde edilmektedir. Bu bulgular merhametin öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir durum olduğuna işaret etmektedir.

 

Sonuç olarak; psikoterapi, bireyin yansız, yüksüz, yargısız dinlenmesi ve bir merhamet, bağışlanma, anlaşılma, olduğu gibi kabul arayışı ise aynı arayış pekala İskender Savaşır’ın işaret ettiği gibi terapistin de –diğer bir birey/insan- arayışı ve ihtiyacıdır. Ve bunun da zorluğuna dikkat çekmiştir Savaşır. Başkalarına kolay olan merhamet, anlayış kendimize zordur demiştir. Bu zorluğun aşılması için de yine psikoterapiyi araç olarak, yol olarak önermiştir. Psikoterapi, kendimizi anlamak ve olduğu gibi kabul edebilmek için iyi bir yol olabilir. Peki terapi dışında kendimize merhametli davranmak için neler yapabiliriz? Dr. Kristin Neff’in geliştirdiği merhamet ölçeğindeki ifadelerden de yararlanarak sizler için bir liste hazırladık. Bu maddeleri belki de her gün kendimize hatırlatmak ve kalıcı hale gelmesi için çabalamak da iyi bir adım olacaktır.

 

KENDİMİZE KARŞI NASIL DAHA MERHAMETLİ OLABİLİRİZ?

 
  • Kendinizi sevin.
  • Kendinizi yargılamayın, eleştirin.
  • Eleştirirken duygularınızı tanımlayın. Neyi hangi duyguyla yaptığınızı anlamaya çalışın.
  • Kendinizi suçlamayın, anlamaya çalışın. Duygularınızı farketmeye çabalayın.
  • Kendinizi olduğu gibi kabul edin.
  • Kendinize karşı da nazik olun. Nezaketli davranın. Artin Göncü derki “nezaket her şeydir”.
  • Kendinize karşı duyarlı ve anlayışlı olun.
  • İyi hissetmenize hizmet edecek şeylerle ve kişilerle ilgilenin.
  • Hatalarınız, başarısızlıklarınız karşısında kendinize karşı adil ve yapıcı olun.
  • Tahammül etmeyi öğrenin. Tahammül becerilerinizi geliştirmeye odaklanın.
  • Problem çözme becerilerinizi geliştirin.
  • Hepimiz biricik ve özeliz, kendinize karşı daha kabul edici ve kapsayıcı olun.
  • Duygu yönetimini öğrenin. Tölere bir yaşam nasıl olabilir öğrenmeye çabalayın.
  • Yalnızlıktan kaçınmaya, kendinizi yalnız bırakmamaya özen gösterin.
  • Yardım isteyin ve yardım isteme, talep etme becerilerinizi geliştirin.
  • Tüm bu süreçleri; gelişim, değişim ve dönüşümünüz için bir fırsat olarak görün.
 

Son söz yerine Ahmed Arif’e kulak verelim: “Kendine iyi bak. Bir daha hiç bir ana doğurmaz seni”.

 


 

Şamil Saribaş, Aile ve Çift Terapisti

 

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.