1 dakika okundu
17 Jul
17Jul


“Bil ki, ancak kendin, kendi kendine, hiçbir başkasının yönlendirmesi, öğüt ve salık vermesi olmaksızın, kendin olabildiğin zaman, kendin olabileceksin.”

Oruç Aruoba

 

Bazen, karşımızdaki kişiyi izlerken, dinlerken içimizden “aslında kendiyle, söyledikleriyle ne kadar tezat biri”, “hiç de söylediği gibi davranmıyor”, “kendisine haksızlık ediyor, aslında ne kadar iyi biri”, “kendisini ne kadar da abartan biri”, “kendisini ne kadar da küçük gören, güvensiz biri” v.b. cümleler geçiririz ve çoğu zaman da bu düşüncelerimizi yakınlarımızla paylaşırız. Belki onlardan da benzer geribildirimler duyarız. Karşımızdaki kişinin kendini olduğu gibi sunmama, yanlış sunma, sunduğunun farkında olmama ihtimali varsa bu ihtimal bizim için de geçerli değil midir? Ya, biz de kendimizin farkında değilsek? Ya kendimizi tanımıyorsak? Tanıdığımızı sanıyor, kendimizden kaçıyor ve kendimizi kandırıyorsak?

 

Kendini tanıma yolculuğu için psikoterapi

 

Kendini tanımak, bilmek ve kendini gerçekleştirmek birbirine hem yakın hem de felsefi ve psikolojik açıdan farklı kavramlar. Biz bugün daha çok kendini tanıma meselesi üzerinde duracağız. Sokrates “Kendini tanımak demek hayran hayran kendini seyretmek demek değildir. Onu arayıp bulmak demektir. Bu nedenle insanın hem ne olduğunu, hem de ne olması gerektiğini araştırmasıdır; nasıl düşüneceğini, nasıl yaşayacağını, nasıl mutlu olacağını kendine sormasıdır.” diye ifade etmiştir. Kendine soru sormasıyla başlar diyebiliriz kendini tanıma süreci. Ben kimim? Hiçte kolay değildir bu soruyu cevaplamak. Kendini hem yargılamak hem de bu yargılama sürecinde merhameti elden bırakmamak o kadar da kolay değildir. Sancılı bir süreçtir. Kendini tanımaya yolculukta eşlik edecek en iyi yollardan biri olarak psikoterapiyi örnek verebiliriz. Psikoterapi kişinin kendine, kendini yaratım sürecine, kendinin parçalarına, bütününe ve ayrı ayrı ruh hallerine geniş perspektiften bakma imkânı sunar. Bu bağlamda ister psikoterapi ile olsun ister yalnız başımıza, kendimizle muhabbetimizi yitirmeden, kendimize sorular sormaya devam etmemiz kendimizi tanıma yolculuğunda bize iyi bir referans noktası olacaktır.

 

Konfor alanından çıkabilmek şart

 

Dövüş Kulübü (Fight Club / 1999) filmini izleyenleriniz hatırlayacaktır; Edward Norton hayatının neredeyse tümünü dış dünyanın dayatmalarının kapladığını, iç dünyasını tamamen ıskaladığını, uzun süredir “kendi” hatrını sormayı bıraktığını fark etmesiyle “konfor alanından çıkar”, kabuğunu kırar ve hem değişimini hem de kendine yolculuğunu başlatır. Uykusuzluğuna çözüm aramak yerine (terapi gruplarında) hayatına olduğu gibi devam etseydi muhtemelen film çok farklı, sıradan akacaktı. Filmde bu haliyle olmasa da aslında yaşanılan bir uyum sorununa yakından bakma, çözüm arama girişimi bizi kendimizle karşılaştırmaya doğru götürecektir. Sabırlı olursak ve şanslıysak belki de kendimizi bulma imkânına dahi kavuşabiliriz, kim bilir? Unutmayın “her arayan bulamaz ancak bulanlar hep arayanlardır”.

 

Karanlık tarafımızla karşılaşmak kolay değildir

 

Peki nasıl arayacağız kendimizi ve nasıl tanıyacağız kendimizi? Sanıldığı kadar kolay değildir bu kendini tanıma işi. Emek ister, cesaret ister, sabır ister. İçimizde saklanmış, unutulmuş masum, üzgün bir çocuk bulmayı beklerken karşımıza bastırdığımız karanlık tarafın hayaletleri ve karabasanları çıkabilir. Buz dağının görünmeyen kısmı, madalyonun öbür yüzü düşündüğümüz gibi çıkmayabilir. Bu tatsız, sevimsiz, karanlık tarafla karşılaştıktan sonra da kısmen “toz pembe” hayatımıza aynı tonlarla devam etme her zaman mümkün olmayacaktır. Tam da bu nedenle bu yolculuğa rehbersiz, kılavuzsuz ve belki terapistsiz çıkmak sağlıklı ve önerilmeyen bir yol olacaktır. Aksi durumda değişim karşısında zorlanabilir ve dirençli bir yapıya bürünebilir, defansif davranıp durmaya ve belki gerilemeye, kötüleşmeye de geçebiliriz. Kendini tanımak için yeni durumlara direnç göstermek yerine kendini uyarlamak, değişmek, çabalamak gerekecektir.

 

Sınırlarımızı bilmek

 

Kendini bilmek, tanımak kendinin ve ihtiyaçlarının farkında olmaktır. Adeta bir makinenin işleyişinde ihtiyaçlarını bilmek, takılmalarını, arızalarını fark edip, gerektiğinde olması gereken bakımı yapmak gibi kişi de kendinin ihtiyaçlarını kollayabilmelidir. Tabi bu her zaman mümkün olmayabilir. Olmadığı durumlarda da uzmanına başvurmak da kendinin farkında olma sürecine dâhildir. Yardım isteyebilmek, istemeye karar vermek de bir olgunluk, kendini tanıma göstergesidir. Sınırlarımızı bilmek, gerektiğinde esnetebilmek, geri adım atabilmek, daha ileri gidebilmek için güç toplamak, yardım istemek, farklılaşmak, yeni olana uyum gösterebilmek gibi birçok kalite bu yolculukta bize eşlik eder.

 

Kendini tanımak, kendini yeniden doğurmaktır.

 

Aslolan hayatta sahip olduklarımız değil, kendimizi tanımamız ve kendimize yetmemiz, gerçekçi olan ihtiyaçlarımızın ve sınırlarımızın farkında olmaktır. Ancak böyle bir farkındalığın içinde kendimizi arayabilir ve şanslıysak bulabiliriz. Diğer türlü beyhude bir çabanın içinde buluruz kendimizi. Kendini yeniden doğurmak metaforu; doğumun getirdiği yenilik, yabancılık, çaresizlik gibi tüm iyi-kötü duyguları yeniden yaşayıp, yolunu, yönünü yeniden kendin çizmek ve karar vermektir. Olgunlaşmaktır, büyümektir, artık kendi başını kendin okşayarak sakin kalabilmek, yatışabilmektir. Hayatla ve kendinle barışabilmektir…

 


Psikoterapist Şamil Saribaş
Aile ve Çift Terapisti

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.